insani duygularımı aldırsam üzerimden yük kalkmış olur muydu sizce?
cevap: olabilirdi. neden olmasın..
mesela şu sıkılma dürtüsünü yok edicek bişeyler yapsa biliminsanları çok süper olurdu doğrusu.sıkılmaktan sıkıldım yaa..yeter artık..sıkılmak zorunda kalmayacağım günler istiyorum kendime.ama bu gerçekleşmeyecek bir istek oldu. sıkılma dürtüm tamamen benle alakalı bi durum nasılsa.ve hep de öyle olacak.memnuniyetsiz bir insan olmaya başladığımın farkına vardığımdan beri kendimden bile sıkılır oldum.
1-geçimsizim
2-şanssızım
3-memnuniyetsizim
4-isyanlardayım
5-aklınıza ne geliyorsa o benim işte...
bu ekim ayı hayatımı s2ti desem yalan olmazdı..zaten 2010'a girdiğim günden beri hiçbirşey yolunda gitmediki..2010 laneti beni boğazlamaya devam ederken ekim ayında coştuğu için,kendini aştığı için tebrik ediyorum onu. ama güçlüyüm,dayanıcam..yenilmicem ulan 2010 sana görürsün..küllerimden doğarım ben göt gibi kalırsın demedi deme...
dün de zaten eve hırsız giriyormuş. komşular görmüş.adamları kovalamış.bissürü action olmuş.bizim götümüz duymamış.çünkü götümüz teyzemdeymiş:) adamlar girse yaşamışlardı ama.milli servetlerim notebook ve fotoğraf makinamı alsalar intihar sebebim olurlardı zaten. e evdekilerin aletleri de ayrı zaten.oohh ohh kısa günün karı. bide kedimi alıp not bıraktıklarını düşündüm.
not: bir kedin bile yok artık..al muz
ne kötü olurdu lan..hem eşyalarımızı çal hem taşak geç bizle..helal derdim bu durumda ne diyim başka.
kedi de en az benim kadar sıkılıyor zaten. yattığı yerden sadece kuyruğunu bir aşşaa bir yukarı sallıyor.
keşke benimde kuyruğum olsaydı.ayak sallamaktan kurtulur kuyruk sallardım bende:))
neyse işte sıkılırken kendime faydalı bilgiler edinmedim değil. google amca çok amaçlı bilindiği üzere.o olmasa napardık değil mi? meydan larousselar,ana britannicaları karıştırır olurduk sayfalarca incecik,minicik yazılar arasında kaybolmuştuk çoktan..(açıkcası o günleri özlemiyor değilim..eğlenceliydi) sevgili googla amcaya son günlerde kafama taktığım lomo makinaları sordum. bir sürü online alışveriş sitesinde satışta olcak birçok lomo makina buldum. peki neydi bu lomoların diğer analoglardan farkı?
retro,vintage sevenler bu makinalardan kullanıyorlarmış..(ımmm kulağa çok hoş geliyor. bende severim) lomoyla çekilen fotoğrafları inceledim.düşler ülkesinde gibi hissettiriyor insanı.evet bu hissi çok seviyorum. gerçek dünyadan uzaklaşmayı seviyorum.peki lomo bunu nasıl başarıyordu?hop yine bir araştırma yaptım.
|
lomo models |
|
horizon |
Lomo’da kadraja gerek duyulmaması, onu en çekiçi kılan unsurların başında geliyor. Makine, fotoğraf tekniğini önemsizleştirerek spontane, renkli, otantik, sıradışı kareler elde etmenizi sağlıyor. Bulanık, parlak hızlı, yavaş karelerle gündelik hayatın hiç dikkatinizi çekmeyen yönleri belgelenebiliyor. Bazı modellerinde birden fazla lens kullanılarak gökkuşağı renkli flashlar elde edilebiliyor ya da bir takım optik çarpıtmalarla çılgın kareler yakalanabiliyor.
(ne güzel değil mi? tam da hayal ettiğim gibi)
Lomo’nun bir özelliği de her makinenin başka bir ya da birkaç özelliğe sahip olması. peki bu lomoların çeşitleri neler diyoruz hemen ve onun da yanıtını buluveriyoruz.
Lomo’nun Temel Modelleri
Horizon: Panoramik fotoğraflar çekmenin en kolay yolu. 120 derecelik bir açıyla çevrenizi kadraja alın.
|
colorsplash |
Oktomat: Kareyi eşit sekiz parçaya bölen 35mm makineyle kendinizi yönetmen gibi
hissedebilirsiniz.
Colorsplash: Renkli filitrelerle dilediğiniz
kareyi dilediğiniz renge boyayın ya da en
sevdiğiniz görüntünün arkasını ışıklarla boyayın.
Pop 9: Pop-Art kamerası dokuz lensli. Aynı çarpıcı kareyi dokuz defa tekrarlayıp daha da çarpıcı hale getiriyor.
|
oktomat |
Supersampler: Bu dört lensli kamera, ışığa duyarlı Japon panoramik lenslere sahip. Aynı anda birbirini takip eden panoramik kareleri tek bir fotoğraf karesinde
çekme imkânı veriyor.
Actionsampler: Dört lensli kamerayla bir anda dört farklı kareye sahip olabilirsiniz.
lomo severlerlerin tek kuralı kuralsızlıkmış. istediğiniz gibi çekin. kuralları önemsemeyin diyor. bu sözü bu işle profesyonel uğraşanlar mutlakaki tepki gösteriyorlardır eminim buna.ama biraz eğlenceden kimseye zarar gelmez değil mi?
bu makinaya aşık oldum ben evet. bana lomo
|
pop 9 |
hediye alsanıza..çok mutlu olurdum nan.şipşak çekerdim hemen sizi:)
maymun iştahlıyım işte.gözüme bişi kestirmeyim illa istiyorum. ama içimden geliyor fotoğraf çekmek.biraz da mesleki bir iş olarak görmüyor değilim. ama son zamanlarda eline fotoğraf makinasını alan herkesin fotoğrafçıyım diye ortalıkta dolanmasına da sinir oluyorum. ağızlarının üstüne çöt çöt vurasım geliyor. ben fotoğrafçı değilim. sadece hobilerim fotoğraf çekmek:) beni de çekin ama yaa bıktım hep sizleri çekmekten. acukta bağa vir:)
|
actionsampler |
|
supersampler |
bu lomonun diğer bir özelliği ise fotoğrafın ortaya çıkışını sağlayan pinhole(iğne deliği) tekniğinin çoğunlukla kullanılıyor olması. okulda da görmüştük bu tekniği. tarihini felam. camera obscura diye geçiyordu. sevgili hocamız sınavda bile sormuştu.nasıl unutabilirim ki. eşşek gibi çalışmıştık:) ışığın ne şekilde kullanabilceğimizi gösteren bir teknikti. işin meraklıları bunu deneyebilirler.vereceğim linkte kendinize nasıl camera obscura yaratabileceğinizden ve çekilen örnekler sunulmuş. http://www.corbis.readymech.com/en/camera/?camera=5#main_image bu konuya değinmişken de "CAMERA OBSCURA
Isik yalnizca hayatin degil, sanatin da kaynagi. Varolusun bu ele avuca sigmaz çocugu, karanlik çaglardan bu yana ele geçirilmek isteniyor . Kimi zaman elmaslarda ya da kristallerde aranan bu hakimiyeti, karanlikta aramayi düsünebilen ilk kisi Aristo'dur. Bir igne deliginden geçecek kadar sinirli isik demetinin, geçtigi yerdeki nesneleri hafizasinda barindirarak sirlarini karanlik bir odanin duvarina açacagini da ondan baska kim düsünebilirdi ki ? Bu antik çag bilgesinin açtigi igne deliginden sizan isik , yüzyillar sonra bir rönesans çilgininin yüzüne düstü. Leonardo usta, isik ile karanlik arasindaki antik bagintiyi yeni çaga tasidi . Hiç kuskusuz , tarih , varolanin disindakini arayan çilginlarla dolu. Yari saman yari çilginlardan biri de Joseph Nicephor Niepce idi . Bu isik tutkunu , 1826 yilinda, isigi kagit üzerine hapsetmeyi basardi. Bu isik ve zaman hapishanesine , fotograf adi verildi . Fotografin tarih içindeki serüveni , fotografin zaman içindeki serüveninden çok daha öncelere uzanmakta. Ne ki , kimi yari çilgin yari samanlar günümüzde de yasamlarini sürdürüyorlar. Ve onlar hala igne deliginden sizan isigin pesindeler. Iste, Aristo' nun verdigi adla camera obscura yani karanlik kutu fotograflari bu sayede karsimiza çikiyor. Farkli bir isik , farkli bir perspektif , farkli bir dünya sunarak ."
bu yazıyı sizle paylaşmak istedim.
fotoğraf çekerek kendine farklı bir dünya yaratmak beni rahatlatıyor. gerçeklikten kopmuyorsun ama anı da donduruyorsun. bu yüzden Niepce bu sistemi bize bulduğun için sana teşekkürler.
ışığınız bol olsun sevgili fotoğraf severler..
saygılar...